Tony Ross benim çok sevdiğim yazarçizerlerden biridir. En sevdiğim; I want my mum, I want to be tall gibi çocuklara kendini sorgulatan diğer kitapları henüz Türkçeye çevrilmemiş olduğu için üzülmekteyim. Bu ay “farklı” çocukların, en ağır hali ile “akran tacizine” uğramalarından en hafifiyle de “dışlanmalarından” bahsettiğimiz için yazarın bu kitabını seçtim.
Küçük Prenses sırf erkek oyunları oynayan kardeşinden şikâyetçidir. Annesi ertesi gün okula başlayacağını ve bir sürü arkadaş edineceğini söyleyerek onu yatıştırmaya çalışır. Ancak okula oyun oynama ve arkadaş bulma hayalleri ile giden Küçük Prensesin hayalleri suya düşer. Karşılaştığı ilk birkaç çocuk onunla oynamak istemez. Küçük Prenses bu duruma çok üzülür ve kendi halinde bahçenin bir kenarına çekilir. O sırada, kendisi gibi bahçenin bir kenarında üzgün ve yalnız duran başka bir çocuk daha olduğunu fark eder. Derken bahçenin çeşitli noktalarında tek başına duran başka çocuklar olduğunu da fark eder. O sırada tek başına duran her bir çocuk, bir başka çocuğun bahçenin bir kenarında tek başına durduğunu fark eder. Böylece oynayacak arkadaş bulamayan tüm çocuklar birleşir ve birlikte oynayamaya başlarlar.
Sonunda diğer çocukları rededeler, birleşen gruba gore daha küçük bir grup olarak kalır. Yalnızlık duygusu ile birleşen çocukların bir anda güçlü ve eğlenceli bir grup oluşturmaları benim çok hoşuma gitti. Neredeyse politik bir mesaj bile içeriyordu alttan alta diye düşündüm!!!.
Bir de Küçük Prenses birlikte oynadığı tüm “tek başına kalmış” çocukları çaya davet edince, en başta herkesi reddeden o küçük çocuk grubunun da bu etkinliğe katılmak istemesi çok hoşdu. Daha da hoş olanı Küçük Prenses’in rededilmekten kaynaklanan bir kırgınlıkla diğer çocukları redetmemesiydi.
Aslında bu akran tacizi ve redetmeler, daha çok kendisi bu tutumlara maruz kalmış çocuklarda ortaya çıkmaktadır. Ama Küçük Prenses’in bu tarihi tekerrür ettirmemesi bana umut verdi doğrusu.