Yaşadığımız çağın temposundan bunalmış küçük bir çocuğun gözünden, hyper- anne babaların anlatıldığı güzel bir kitap bu. Oyun oynamak isteyen küçük çocuğun en çok duyduğu söz “zamanım yok” oluyor. Ve naifçe yaptığı çıkarım da “Galiba eskiden herkesin çok zamanı varmış. Ama dedelerimiz onu çok kullanmışlar ve anne babalarımıza pek bir şey kalmamış” oluyor. Bunu hiç anlamayan küçük kızın duyduğu bir diğer açıklama da “büyüğünce anlarsın” oluyor.

Çünkü gerçekten zaman büyükler için çocuklardan çok daha farklı bir ritmde akıyor. Ama onların bizim zaman akışımıza uymalarını beklemek, sıkça yaşanan disiplin problemlerini de doğuruyor kanımca.

Sonra zaman geçip büyüdükçe çocuğunda temposu o kadar yoğunlaşıyor ki; baleden tenise, kurstan judoya koşturmaktan onun da hiçbir şeye zamanı yetmemeye başlıyor. Galiba ilk kez o anda çocuklar gerçek hayatın ne olduğunu  anlamaya başlıyorlar.

Hikayedeki küçük çocuk da ,bu tempoya alıştıktan sonra artık sorgulamamaya başlıyor. Zaten öyle değil midir? Bir kez alışmaya görelim , sonra her şeyi kanıksıyoruz. Büyümek de alışmak demek.

Bu sefer de onun karşısına çıkan minik salyangoz onunla oynamak istiyor, ama artık küçük kızın oynamaya vakti olmuyor. Çünkü o da artık patenlerinin üstünde oradan oraya koşup “önemli işler” yapmakla meşguldür. Ama salyangoz bu durumu anlamıyor ve “bütün önemli şeyler hızlı değildir ki” diyor.

Mesela “eğer bir lolipopu çabucak yersen tadına varabilir misin?” “güneşin batışı hızlı olsaydı, değişen bütün renkleri farkedebilir miydin?” ”çay yavaş yavaş demlenmezse güzel olur mu” Siz de bir sorun kendinize hiç güneşin batışını seyrettiniz mi son zamanlarda, en son demli çayı ne zaman içtiniz?

Arada bir durup zamanı sorgulamak gerek, çünkü zaman ve mekan insanın psikolojik yapısını tanımlayan çok önemli iki unsurdur.

Pisagoryenlerin “zaman kapsayan küredir” şeklindeki esrarlı önermelerinde kastettikleri de aslında zamanın tanımlayıcı işlevine bir göndermedir. Aslında sağlıklı bir yapı, belki de anne baba olarak bizim hem kendi zaman dilimimizde hem çocuğumuzun zaman diliminde, hem şimdide,  ama aynı anda geçmişte ve gelecekte de kendimizi ve çocuğumuzu hayal edebileceğimiz bir esneklik içinde durabilmemizdir. Esneklik bu çağda en çok kaybettiğimiz şey aslında. Çünkü hepimiz zamanın yapay olarak bölünmüş dilimlerine takılıp kalıyoruz ve geniş anlamda zamanla ilişkimizi sorgulamıyoruz.

Gelişimsel Yaş Aralığı: 3-4 yaş