Çocuğunuzun Hassasiyeti Avantaja Dönüşebilir!

Son yıllarda “aşırı hassas çocuk” tanımını çok sık duyar olduk. Bu çocuklar bir psikiyatrik durumun kriterlerini doldurmamakla beraber anne babalar için başa çıkılması zor çocuklar oluyorlar.

Bu çocukların bebekliğini zor teskin edilebilen, huzursuz, uykusuz ve aşırı tepkisel olarak tarif edebiliriz. Çocukluk çağında da bu çocuklar aşırı hareketli, değişikliklere karşı çok duyarlı, durumlara orantısız tepkiler gösteren, endişeli ve bazen de takıntılı çocuklardır. Bu şekilde tarif ettiğimiz çocukların başlangıçta hayata uyum sağlamakta zorlandıkları söylenebilir. Bu zor bebek veya çocukların merkezi sinir sisteminin olgunlaşmasında gecikme, hassasiyet veya farklı yapılanmalar olduğu düşünülür. Ve bu çocuklar hem iyi hem kötü yaşantıları diğerlerine göre çok daha şiddetli bir şekilde hissederler ve yaşarlar.

Sonuç olarak, bu çocuklar diğerlerine göre çok daha fazla emek ve yoğunlaşma gerektirmektedirler. Bazı yazarlar onlara “orkide çocuklar” derler. Yani, her toprak, nem ve hava koşulunda çiçek açmazlar. Ama uygun şartlar sağlanırsa çok nadir görülen, çok güzel çiçekler açarlar.

Araştırmalara göre bebekliğinde zor ve aşırı hassas olarak değerlendirilmiş bebekler,  duygusal ihtiyaçlarına duyarlı anne babalar tarafından yetiştirildiklerinde, herhangi bir duygusal probleme sahip olmayan yaşıtlarına göre çok daha dikkat çekici bir gelişme göstermektedirler. Yani ihtiyaçlara uygun anne baba tutumu ve doğru bir okul öncesi eğitim yaşantısı bu çocuklarda diğerlerine göre çok daha büyük bir fark yaratmıştır. Bunun nedeni, aşırı hassas çocukların, iyiyi de kötüyü de daha yoğun bir şekilde almak için programlanmış hassas bir algılama şekline sahip olmalarıdır.

Micheal Pluess ve Jay Belsky 2004 yılında yaptıkları bir araştırmada denekleri önce bebekliklerinde huyları açısından değerlendirmişlerdir. Daha sonra çocukluk döneminde ailelerinde ve okul öncesi eğitim kurumlarında ne kadar duyarlı ve zenginleştirilmiş uyaranlara maruz kaldıklarını ölçmüşlerdir. En son olarak da bu çocuklar ilkokula başladıklarında, öğretmenlerinden onları  davranış bakımından değerlendirmeleri istenmiştir.

Sonuçlar oldukça ilginçtir; hayata daha zor başlayan bu çocuklar destekleyici bir anne baba tutumu ve kaliteli bir okul öncesi programından faydalandıklarında, sorunsuz yaşıtlarına göre çok daha uyumlu ve “örnek öğrenci” sıfatı alacak kadar büyük bir fark yaratmışlardır. Öte yandan yine aşırı duyarlı ve zor olarak değerlendirilen başka bir grup çocuk da, duruma uygun davranmayı bilmeyen aileler ve okullarda eğitildiklerinde ilkokul yaşlarına geldiklerinde öğretmenler tarafından en saldırgan ve uyumsuz öğrenciler olarak değerlendirilmişlerdir.

Kısacası, hayata nasıl başladığınız kadar ne tür bir çevre içinde yoğrulduğunuzun önemi her geçen gün yeni araştırmalarla desteklenmektedir.

Hepimiz Yunan mitolojisindeki meşhur Achille’i biliriz. Onu annesi, doğar doğmaz uzun yaşaması için sihirli bir suya sokar, ama topuğundan tutup suya daldırdığı için sadece topuğu sihirli suyun korumasından nasibini alamaz. Tabii, kader yine yapacağını yapar  ve savaşta zehirli bir ok onu topuğundan yaralar. Achille sihre rağmen erken yaşta ölür.

Eğer mitolojik hikayeleri değiştirebilseydik, şimdiki bilgilerin ışığında Achille hassas topuğu ve özelliklerine uygun bir eğitim alarak belki de başarılı bir maraton koşucusu olabilecekti.

Bizim çocuğumuz için istediğimiz şey hayata karşı efsunlanmış olması değildir.  Bu yüzden, onun doğuştan getirdiği “huylara” uyum sağlayacak bir yaklaşımı önce ebeveyn olarak kendimizde yaratarak, sonra da çocuğa uygun bir okul öncesi kurum bularak benimseyebiliriz.

 

Klinik Psikolog İnci Vural